İstisnasız devamlı taktirde ve aynı ahenk düzeyinde işleyen tek şeydir zaman; alternatifi olmayan ve karşısında durulamayan.
Antik çağlardan bu yana insan çevresinde gelişen olayları doğru olarak kayıt etmek için çeşitli şekillerde takvimler oluşturarak özellikle de doğa olaylarındaki dönüşümü izleyebilmek adına zamanı hesaplayabilmek için çalışmışlardır. Binlerce yıldır çeşitli cihazlar bu amaç uğruna zamanı takip etmek ve kaydını tutmak için kullanılmıştır.
Bugün kullandığımız Altmışlık (sexagesimal) düzen yaklaşık M.Ö. 2000'de kullanılmaya başlamıştır. Antik Mısır'da günü eşit iki parçaya ve her parçayı da 12 saatlik periyotlara bölerek her bir saat için toplam 12 adet dikili taş kullanarak güneşin hareketi yardımı ile zamanı hesaplamışlardır. Vatikan'daki dikitaş bu esas temel alınarak yapılmış bir güneş saatidir. Bununla beraber Mısırlılar Su Saatlerini de kullanmışlardır.
Yaklaşık olarak aynı dönemlere denk gelen Mum Saatleri ve Kum Saatleri de farklı medeniyetler tarafından Uzak Doğu'da, Mezopotamya'da ve Avrupa'da da kullanılmıştır.
İlkel olarak nitelendirebileceğimiz ilk saatler güneş-gölge temeliyle çalışan, farklı mevsimlerde ve güneşin değişen bakısı sebebiyle devamlı düzenleme gerektiren sözün kısası pek güvenilmeyen cihazlardı ki havanın bulutlu olması yahut gece karanlığını hiç hesaba dahi katmıyoruz. Gündüz başka gece başka yada güneşte başka gölgede başka cihaz ve uygulamalarla zamanı tutmak yerine küresel olarak geçerli bir zaman takibini mümkün kılacak tekil cihazlara ihtiyaç işte bu noktada doğdu; insanlar zamanın farkına daha kolay varabilmek ve daha doğru ölçümler yapabilmek adına sexagesimal tabanlı cihazlar üzerinde çalışmaya başlamışlardı.
İlk saat mekanizması su yardımıyla çalışan M.Ö. 3. yüzyılda Antik Yunan'da tasarlanmış ve kurulmuş bir mekanizmadır. Bunu Çinli mühendislerin tasarladığı civa yardımı ile çalışan mekanizmalar ve M.S. 10.yüzyılda Arap mühendislerin tasarladığı su yardımıyla çalışan Çark ve Ağırlık sistemine dayalı mekanizmalar takip etmiştir.
Bugün kullandığımız tarz ilk olarak 14. yüzyılda tasarlanmış ve üretilmiştir. Bu sisyemler pandül içeren yeni mekanizmaların ortaya çıkışı olan 1656 yılına kadar standart olarak kabul edilmiştir. 17. yüzyılın ortalarından itibaren1930 yılında Quartz Osilatörlerinin üretimine kadar kullanılan saatler tam olarak kesinlik arz etmiyorlardı. Ancak saatlerde Quartz kullanımı ve 2.Dünya Savaşı ile birlikte icat edilen laboratuvar ortamlarında kullanılan Atomik Saatlerle artık zamanı tam olarak tutabiliyoruz.
1960 yılı ve sonrası gelişen teknoloji sayesinde Quartz Kol Saatleri gerek doğru zaman tutmaları gerekse kolay ulaşılabilir olmaları sebebiyle saat pazarını domine etmişlerdir.
Kullandığımız saatler için zamanın kalbi atomik saatlerdir; tüm dünyada kesinlik sağlanabilmesi açısından kalibrasyonlar atomik saatler sayesinde yapılır.
Olayın bizi ilgilendiren kısmı ise bundan sonra başlamıştır...